Dijital Dönüşüm Nedir?

Dijital Dönüşüm Nedir?

Bu sorunun cevabını bulmak mı istiyorsunuz? O halde ilkokulda matematiğe dair ilk öğrendiklerimizi hatırlayarak başlayalım. Sayıları yazmak için kullandığımız işaretlere rakam denir. Rakamlar 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 olmak üzere on tanedir. Bir sayıda rakamların yazıldığı bölüme ise “basamak” denir. İngilizcesi digit’tir. Latincede parmak anlamına gelen bu kelime, zaman içerisinde ihtiyaç ve gelişmeler doğrultusunda günümüzde sayısal anlamına gelen ve Türkçeye de “dijital” olarak geçen bir başka kelimeye evrilerek; ilk çıkış noktasının aksine, iki elin parmaklarıyla sayabildiğimizden çok daha fazla alanda kullanılmaktadır.

Koronavirüs salgını nedeniyle yine gündemdeki sıcak konulardan olan “dijital dönüşüm”, “dijit” kelimesinin milattan önce 6. yy’da Yunanların ve 3. yy’da Mezapotamya uygarlıklarının hayatındaki sıcak gündem maddesi olması gibi, senelerdir dillerde dolanan ve alışık olduğumuz bir tabirken tüm dünyanın gündemine yeniden oturdu.

Artık “dijital dönüşüm” terimini her zaman ve belki de sıkılacak denli sık duyuyoruz. Ama bu gerçekten ne anlama geliyor ve biz neden bu dönüşümü yıllardır konuşuyor olmamıza karşın bir türlü tamamlayamıyoruz? Bill Murray’nin oynadığı Groundhog Day filmindeki Phil gibi en kötü günümüzü sürekli yaşıyoruz ve asla dijital dönüşemiyor muyuz?

İşin aslı şu ki, dijital dönüşüm herkesin ağzında olan fakat gerçekte az kişinin ne olduğunu bildiği, bundan daha az kişi ve kurumun uyguladığı bir gerçek. Esasında iki kelimeden oluşan bu tabir, içeriğinde bir gizli kelime daha barındırıyor fakat bu kelimeler pazarlama dilinde belki de çok sevilen kelimeler olmadıkları için vitrine çıkartılmıyor: Yıkım. Kulağa olumsuz tınlayan bu kelime aslında yenilenmek için kaçınılmaz olan bir eyleme refere ediyor. Özellikle iş hayatında atıl kalan, geleneksel ve verimliliği düşüren metotların yıkılarak yerine dijital süreçlerin inşa edilmesini sağlayan bu dönüşüm ve bozulma; her şeyi olduğundan iyi hale getirmenin ve yenilikçi yollara odaklanmanın havalı ismi diyebiliriz.

Peki bu paradigma ne zaman başladı? Aslında bilgisayar kullanımı özellikle iş hayatında 80’lerin sonunda giderek artan bir ivmeyle hayatımıza girmiş olsa da, bilginin zamansız, mekansız ve “kağıtsız” olarak hızlı dolaşımı internetin iş hayatında ve tüm dünyada yoğun kullanımıyla milenyumda dijital dönüşmeye başladık. Bu dönüşüm sayesinde, maliyetlerin düştüğünü, işlerin kolaylaştığını, süreçlerin çağ atladığını, yenilik yapmanın mümkün olduğunu görünce tüm dünya olarak bundan çok hoşlandık ve adım adım hayatın her aşamasında uygulamaya başladık. Fakat henüz kavram olarak dillere pelesenk edecek kadar farkında değildik ve “dijital dönüşüm” tabirini her yerde kullanmaya başlamamıştık. Oysa bankalar, hastaneler, film stüdyoları, marketler, mimarlar ve pek tabii teknoloji tabanlı iş yapan herkes süreçlerini dijitalleştirmiş, zamandan ve hatadan tasarruf etmeye başlamıştı. Dönüşüm pek çok alanda kendini gösterdi ama MIT Sloan, dijital dönüşümü bizler için anlaşılması kolay 3 alanda sınıflandırarak genellemeyi doğru yaptı:

  • İş modeli
  • Müşteri deneyimi
  • Operasyonel süreçler

Çalışma şeklini ve iş modelini bu dönüşüm sürecine adapte eden şirketler makası açarken, edemeyenler sınıfta kaldı. Müşterisine kolay, anlaşılır ve erişilebilir arayüz sunanlar tercih edildi, bu arayüzü sağlayan hizmetleri tercih edenler ise hayatını kolaylaştırdı. Fatura ödemekten proje yönetimi araçları kullanmaya, bilgisayarlı tomografi cihazlarından dijital fotoğrafçılığa, blockchain teknolojisinden robotik işlem otomasyonlarına kadar her yere uzanan, insanlar için her şeyi mümkün kılan ve operasyonel süreçleri “mükemmelleştiren” dönüşüm, nihayet 2010’lu yıllarda hayatımıza adıyla sanıyla girmeye hak kazandı.  Tüm sektörlerden tüm yöneticiler ve iş sahipleri analitik, mobiliteye elverişli, dijital odaklı işler yapmaya, demode kalanlar ise değişikliklere ayak uydurmanın önemini geç de olsa anlamaya başladı.

Dijital değişime liderlik etmek, yöneticilerin şirketlerini dijital bir dünyaya nasıl dönüştürecekleri konusunda bir vizyona sahip olmalarını beraberinde getiriyor. Yine MIT tarafından yapılan, 50 şirketten 157 yönetici ile gerçekleştirilen araştırmada bir kavram ön plana çıktı: Dijital olgunluk. Dijital olgunluğa ulaşmış şirketlerin performanslarının, teknolojiyi dijital dönüşüme uyduruarak etkin ve güçlü liderlikle birleştirmelerine bağlı olarak, dijital olgunluğa ulaşmamış olanlara fark attığı ortaya çıktı. Bu farkı gören şirketler, hatta devletler ve dahi son kullanıcılar dijital dönüşümü hayatına sokmak için çaba göstermeye başladı.

Tabii, ‘ben dijital dönüşüyorum’ deyince olmayan bir süreçten bahsediyoruz. İş hayatında gerçek bir dönüşüm, mevcut iş modelinin üst düzey denetimini gerektirir: takım yapısı, alınan ve delege edilen sorumluluklar ve kullanılan teknolojiler, varılması öngörülen hedefler… Sonrasında da orada park edemeyiz, bu dönüşümü her daim analiz etmeli, dönüşümün tüm yönlerinde neyin işe yarayıp neyin yaramadığını takip ve tespit etmeli, hem kültür hem teknoloji açısından nelerin geliştirilebileceğinin takibinde olmalıyız. Yani tabiri caizse, dijital dönüşümün akışkanlığına ayak uydurmalıyız.

Forbes’un teknoloji konseyi üyesi Maurizio Canton’un da belirttiği gibi, bu süreçte şirketler için başarılı dijital dönüşüm stratejilerinin üç belirli bileşeni var:

  • Departmanlardaki tüm dijital inovasyon hedefleri hakkında netliğe sahip olmak
  • Dijital inovasyonların pazarlama faaliyetleriyle doğrudan bağlı çalışması
  • Müşterilerin değişen davranışlarını, tercihlerini ve etkileşimlerini anlamlandırma

Canton’un, yaptıkları araştırmalar neticesinde vardıkları noktada bu üç hususa dikkat edildiği takdirde dijital dönüşüm süreçlerinden maksimum operasyonel verimlilik ve minimum kayıpla çıkılacağına yönelik tavsiyesi iş hayatında birçok şirket tarafından süreçlerine adapte edilmiş durumda.

Bu çerçevede dijital dönüşüm üzerine, yine Forbes tarafından gerçekleştirilen araştırma neticesinde dijital dönüşüm dünyasına dair bazı istatistiki bilgileri de, nereden geldiğimiz ve nereye gideceğimizi görebilmek, somutlaştırabilmek ve “dijitleştirebilmek” için paylaşmak isteriz.

2019 yılı sonu itibarıyla şirketlerin %70'i dijital dönüşüm stratejisine sahip ya da bir proje üzerinde çalışıyor. Bu şirketlerin yalnızca % 21'i dijital dönüşümü tamamladıklarını düşünüyor. 2020'de şirketlerin yapacağı harcamaların % 40'ının dijital dönüşüm üzerinde olması bekleniyor, 2019'da ise dijital dönüşüme toplamda 2 trilyon dolardan fazla para harcanmış durumda.

Dijital dönüşümün kaçınılmaz olması, hızlı değişen düzendeki büyüme fırsatlarından, akabinde oluşan rekabet baskısı ile şekilleniyor. Bu rekabet ortamında dijital dönüşümün en büyük faydalarının iyileştirilmiş operasyonel verimlilik, zaman tasarrufu ve müşteri beklentilerini karşılama yeteneğindeki artış olduğu açıkken, uyum sağlamak için gerekli motivasyona sahip olmak oldukça kolaylaşıyor.

Yeniden istatistiklere baktığımızda, 2019 yılında dijital dönüşüm geçiren şirketlerin % 60'ının yeni iş modelleri yarattığını görüyoruz. Girişimlerin % 55'i, geleneksel şirketlerin ise % 38’i dijital iş stratejisi oluşturarak yola çıkıyor ya da çıktığı yolda devam ediyor. Bu konuda mikrofon yöneticilere uzatıldığında beklediğimizden farklı yanıtlar almıyoruz. Yöneticilerin % 39'u, şirketlerinin üç ile beş yıl içinde dijital dönüşüm adaptasyonlarını sağlayacaklarını umduklarını ifade ediyorlar.

Oranlar bu kadar heyecan verici ve “oldu bu iş!” dedirtecek seviyedeyken, bir başka istatistik biraz tat kaçırıyor: Şirketlerin sadece% 7'si dijital dönüşümlerini tam olarak uygulamış. Dijital olarak olgunlaşmış bu şirketlerden geri dönüşler ise güzel. Veri kullanımlarına bağlı olarak yeni yetenekleri bünyelerine katabildiklerini, pazarlama faaliyetlerinde daha etkili kitle segmentasyonu ve hedefleme yapabildiklerini, pazar paylarını genişlettiklerini söylüyorlar. CEO'ların% 56'sı dijital gelişmelerin gelir artışı sağladığını ifade ediyor.

Tersten giderek, daha iyi performans gösteren şirketlere baktığımızda dijital dönüşüm süreçlerini tam entegrasyon ve stratejiyle tamamlamış olanlardan oluştuğunu görüyoruz. Bu şirketlerin, iş hedeflerine ulaşma olasılıklarının, dönüşüm sürecine girmemiş olanlara göre %64 daha yüksek olduğu da tespit edilen bir başka gerçek. Başarısızlığın sebeplerinden bir tanesi olarak da, şirketlerin dönüşüm sürecine girmesi, ancak çalışanların bu sürece direnç göstermesi olarak gösteriliyor. Yani aslında iş yerimizin bize aldığı fakat bir türlü deftere not almak ya da word dosyasına yazmak yerine kullanıma almadığımız o proje yönetim aracını kullanmadığımızda, bu başarısızlık duvarına bir tuğla da biz koymuş oluyoruz.

Yazının başında bahsettiğimiz gibi, sadece bireyler, şirketler değil; hükümetler seviyesinde ülkeler de dijital dönüşüme son derece önem vermeye başladı. Dijital dönüşüm yoluyla büyümeyi teşvik etmenin en büyük stratejik odak noktası olduğunun farkında olan kural koyucu ve yönetici merciler, bu konuda teşvik sayılacak proje çağrıları, iç sistem geliştirmeleri, hibe ve desteklerle sürece katkıda bulunuyor. Tüm dünyada ortak olan bir fikir var, 2022 yılına geldiğimizde, dijital dönüşüme uyum sağlayamayan halkanın dışında kalacak ve tarihin tozlu sayfalarına gömülmekten alıkoyulamayacak.

Şimdi ise herkes tek yürek, akıllarda tek bir soru: Biz ne zaman tam anlamıyla dijital dönüşeceğiz ve dijital dönüşüm ne zaman bitecek?

Büyük ihtimalle asla. İnternetin hayatımızda açtığı çığır sonu gelmez yeniliklere gebe ve her zaman daha hızlı bağlanabilirlik, otonom cihazların verimliliğinin artırılması, IoT cihazların daha çok ve daha fazla alanda faaliyet gösterebilmesi, bunların doğurduğu güvenlik sorunlarına karşın siber güvenlik uygulamalarının gelişmesi şeklinde bir çığ gibi devam edecek, başlangıç noktası belli fakat ucu açık bir ışından bahsediyoruz. Sanırız bu sorunun cevabı, dijital dönüşüm bitmeyecek fakat teknoloji geliştikçe ismi değişecek ve performansı, veriye erişimi radikal bir şekilde iyileştirmek ve verimlileştirmek için teknolojinin kullanılması dünya döndükçe “X Dönüşüm” olarak bizimle yaşayacak. Dijital dönüşüm bir trend, bir moda gibi görünse de; gerçekte gelişmenin, yenilikçiliğin, adaptasyonun ve tüm endüstrilerin büyümesinin kalbi. Yeniliğin her zaman geleceğe giden yol olduğunu unutmadan, dijital dünyanın bu yoldaki adımlardan biri olduğunu unutmamak dileğiyle.

 

Melis YILMAZ